Rus ve dünya edebiyatının en iyi yazarlarından biri olan Lev Tolstoy’un ölümü ardındaki tartışmalar sürüyor. Sabah yazarı Haşmet Babaoğlu da bu tartışmaya katıldı. Babaoğlu, “Tolstoy öldü mü, öldürüldü mü?” başlıklı köşe yazısında Tolstoy’un son günlerini ve anlarını kaleme aldı. Yazı şu şekilde;
“28 Ekim’de Yasnaya Poliana’daki çiftlik evinden gizlice çıkmıştı Tolstoy.
Kaçmıştı demeli belki de…
Gerçi yanında doktoru Makovitski de vardı.
Bir manastırda kalan kız kardeşini ziyaret etti.
Kızı Saşa onu buldu ve gazeteciler dâhil herkesin onu aradığını söyledi…
Trenle atladılar…
Ama ciğerlerini üşütmüştü.
Astapovo istasyonunda hastalandı, yatmak zorunda kaldı.
Şimdi şu nokta önemli: Tolstoy ailesinin miras kavgası bitmek tükenmek bilmemiştir.
En sonuncusuna gelirsek, bir tür delilikti.
Karısı Sonya, dev yazarın (bir ağaç kovuğunun içine saklanarak) gizli bir vasiyet kaleme aldığına ve bütün telif haklarını kızı Saşa ile Tolstoy Vakfı’nın yöneticisi Çertkov’a bıraktığına inanıyordu.
Tolstoy, günlüğüne Sonya için “Artık beni öldürmek istediği apaçık belli oluyor” diye yazmıştı.
Stanfordlu edebiyat araştırmacısı ve harika bir deneme yazarı olan Elif Batuman şöyle soruyor: “Gerçek niye bu olmasın?”
Ama adam 82 yaşında zaten, diyeceksiniz.
“İyi de” diyor Batuman, “kusursuz bir cinayet için çok uygun bir neden değil mi?”
Zaten Çar da Tolstoy’un yeni dininden çok rahatsız değil miydi?
Astapovo istasyonundaki bekleyişe dönelim şimdi…
Doktoru ve kızı hariç kimseyi içeri almıyorlar.
Evin dışında muazzam bir kalabalık birikmiş durumda…
Tolstoy’un haçsız, teslissiz, ikonasız “halk dini”ne bağlanan yoksul insanlar, gazeteciler, çarın gizli ve açık polisi ve eşi Sonya…
Hepsi pencerelerden içeriyi gözetliyorlar.
7 Kasım günü…
Doktoru ona oksijen verip iğne yapıyor.
Tolstoy, “Bütün bunlar artık saçmalık” diye mırıldanıyor önce…
Bir süre sonra da son sözleri çıkıyor dudaklarının arasından: “Hakikat… Çok seviyorum…”